Soner Yalçın “Solcular” kitabında sürpriz bilgiler var: Bahçeli, Sırrı Süreyya’ya tabanca hediye etti

“`html

Soner Yalçın’dan Çarpıcı Açıklamalar: ‘Solcular’ Kitabı Üzerine

Soner Yalçın, Aytunç Erkin ile gerçekleştirdiği röportajda, “Kitabım aracılığıyla itibarsızlaştırılan bir kavrama onur kazandırmak istedim. Cesaret öğrenilir; doğuştan gelmez” ifadeleriyle eserinin amacını açıkladı. Ayrıca, kitapta yer alan sürpriz bilgilerin okuyucularla buluşacağına dikkat çekti.

“Kadir İnanır, benim için hem delikanlı hem de bir solcu kahramandı.”

Bu kişi kim?
“O gün, eve çekinerek gittim. Sert bir polemikçi olduğunu bilirdim.”

Bu kişi kim?
“Evi Marksizmin kütüphanesiydi, entelektüel dünyama orada adım attım. Korkusuzluğun merkeziydi; liman değil, denizdi o ev.”

Bu kişi kim?
Ortada bir tarikatı, cemaati veya iktidardan beklentisi yoktu. Yandaş yayınlardan köşe yazısı yazmayı istemedi, televizyon programlarına katılmadı. Kültür Bakanlığı’nın hediyelerini bile kabul etmedi.

Bu kişi kim? Portreler…

Geçtiğimiz hafta, kardeşim Soner Yalçın’ın Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan yeni kitabı “Solcular”ı okudum. Gerçekten şaşırdım!
Yalçın’ın entelektüel derinliği, onun edebi yeteneğiyle birleşince karşıma çok güçlü bir metin çıktı. Sanki büyük şair Cemal Süreya’nın “99 Yüz / Portreler” kitabını okuyormuşum gibi hissettim.

Kitapta kimlere yer verilmiş, her sayfada daha fazla şaşırdım!
‘Solcular’ adıyla anılan eserde sağ görüşlü düşünürlere de geniş bir yer verilmiş: Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Cahit Zarifoğlu…
Soner Yalçın’a sordum:
— “Bu isimler de mi solcu?”
Verdiği yanıt açıktı:
— “Evet, onlar solcudur. Emperyalizme ve neoliberalizme karşı duran isimlerdir. Ezberleri bozmalıyız.”

Yalçın ile kitabında solcular hakkında konuştum.

Soner Yalçın - Solcular Kitabı

Kitabın adı neden “Solcular”?
— Özellikle son 50 yıl içinde itibarsızlaştırılmış, küçümsenmiş ve korkulan büyük bir siyasi kavramı yeniden onurlandırmak istedim. Bize solculuk sadece bir siyasi duruş değil; aynı zamanda bir düşünce biçimidir. Bu değerleri, muhalif ruhlar üzerinden anlatmak ve hak ettikleri saygınlığa yükseltmek amacıyla yola çıktım.

Kitapta anlattıkların, solcular bu hedefe ulaşamadı. “Sol kaybetti” görüşüne katılıyor musun?
— Eserimdeki solcu aydınların hiçbiri siyasi hedeflerine ulaşamadı. Ancak bir düşüncenin gerçekleşmemiş olması, onun yanlış olduğu anlamına gelmez; bu sadece bir gecikmedir. Zamanla, gerçekleşmeyen düşünceler yeniden gündeme gelecektir. Bu kitap, insanların aklını kazanmak ve dönüştürmek amacıyla yazıldı. Geçmiş ile geleceği bir köprü kurmak istedim. İnsana cesaret aşılamak ve mücadele ruhunu canlandırmak gerekiyor.
Korkusuz olmak öğrenilir; cesaret doğuştan gelmez. Solculuğun öyküsünü, bizim aydınlarımız üzerinden anlatmayı hedefledim: Hakikati savunan, adaletin peşinde koşan insanları tanıtmak istedim.

Kitabı bir günde bitirdim, portreler kısa ama toplamda roman tadında! Çoğunu da tanıyordun.
— Sayfaları çevirirken, hiçbiri sıradan yaşamlar değil. Hepsi, kendi hayatlarını yaratan, sert sınavlardan başarıyla geçmiş entelektüeller. Onlar sarsılmaz ve keskin görüşlü radikallerdir. “Bir yeryüzü çocuğu, zor özgürleşirse, insanlığa o kadar güçlü etkide bulunur.” Yazdıklarını ve hayat mücadelelerini tanıyın; bana öğretmenlik yapmış, hayatıma katkı sağlamış olan bu bireyleri keşfedin.

HİÇ Mİ SAĞLAM AYAK YOK SOL HAREKETTE?

Herkes hâlâ Ahmet Kaya’yı farklı bakış açılarıyla ele alıyor. Her çevre kendi siyasi görüşüne göre onu manipüle etmeye çalışıyor. Ancak, onun eğlenceli ve neşeli yönleri kayboldu. Kuşkusuz, yaşadığı zor dönemlerin etkisi büyük.

Ahmet Kaya’yı tek boyutlu görmek de haksızlık. Tam tersine, esprili, keyifli bir karakterdi. Onunla yaşadığımız anekdotlardan birkaçını paylaşmak istiyorum:

Gazetemizin yararına konser vermek için Ankara’ya geldi. Ziyaretinde, o an orada olan yazarlarla birlikte oldum. Yüzlerce ayak izinin arasından birlikte durduğumuz bu anı aklımda saklıyorum.

Ahmet Kaya, o gün birkaç yazarla tanıştıktan sonra gülümseyerek bana döndü:
“Yahu Soner, bizim sol harekette hiç mi sağlam ayak yok!”

Benim için Ahmet Kaya böyleydi; her zaman esprili oldu. Söylediği şaka kimseyi kırmak istemiyordu, zaten o insanlar da mizahı anlamaktan yanaydılar.

BAHÇELİ, SIRRI’NIN FOTOĞRAFINI NEDEN OKŞADI?

Arkadaşım Sırrı Süreyya Önder, parti disiplini gereği detay vermekten özen göstermezdi; fakat İstanbul dışından milletvekili aday listesine konulmak istemesi üzerine tepki gösterdiğini öğrenmiştim.

Birileri Sırrı’nın Meclis’te olmasını istememekteydi. Neden? Az bir bilgim var, Devlet Bahçeli’nin koleksiyonlarında otomobil, silah ve tesbih gibi eşyaları mevcut. Bahçeli’nin ona hediye ettiği el yapımı bir tabanca, dostluğunu gösteriyor. Sırrı vefat ettiğinde Bahçeli’nin onu anmak için yaptığı hareket, her şeyi anlatan bir nişan değil midir? Birileri, milli çözüm sürecine karşı çıktıklarından Sırrı’nın Meclis’te olmasını istememekteydi.

AZİZ NESİN’DEN NEDEN AZAR İŞİTTİ?

YIL, 1993.
Her okur kendi deneyiminden yola çıkarak okumalı, belki ben de kendimden yola çıktım bununla. Zamanın benim için hatırasıydı.

O tarihlerde Aydınlık gazetesi başyazarı olan Aziz Nesin, bir röportaj için hazırlık yapıyordu. Standart dolmakalem tutkusuyla, bizden kâğıt istemişti. A4 kâğıdıyla uzanırken, beni keskin bakışlarıyla süzdü:
“Bunun nesi israf? Sadece bir tarafı yazılmış bir kâğıt getirin!”

Aziz Nesin benim için buydu; tutumluluğuna bence dikkat edilmesi gerekiyordu, dönemin ruhunu anlatıyordu. O zamanlar kullanılan eski kâğıtları değerlendirir, ekmek nimeti olarak görürdü. Eğer bu konuda hassasiyetini ifade etmek gerekirse, aslında insani ilişkilerde samimi bir yanını da saklamazdı.

ENTELEKTÜEL KARARGAH: YALÇIN KÜÇÜK’ÜN EVİ

Prof. Yalçın Küçük ile tanışmam 1984 yılına dayanıyor; Türk aydınının çaba ve düşünceleri üzerine yazdığı eserle. Yıl, 1986’ydı, 12 Eylül Darbesinin karanlığında, Ankara’daki Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenci hayatı yaşıyordum.

Oradaki düşünce hareketliliği, Yalçın Küçük’ün evindeydi. Onun evi, ezber bozan düşüncelerin bir araya geldiği yerdi; liman değil, denizdi.

“YAŞAR KEMAL’İN KAÇMASINA ŞAŞIRDIM”
Yaşar Kemal, eserlerinde insanın yaşadığı evrimi, yozlaşmayı ve güzelliğin kayboluşunu yazmaya çalıştı. Türk edebiyatında doğayı tüm yönleriyle, derin bir dille anlatan az sayıdaki yazardan biriydi.

Ancak, son dönemdeki siyasi tavrı beni şaşırttı. Tamam dedi, en yakın arkadaşları onu duruşmaya götürdü, ama o gelmedi. Kumpas davasına katılmayı reddetti. Kişiliğine kızmış olabilirim ama yazar olarak Türkçeye kattıklarıyla hiç kimse tartışamaz.

Edebiyatı, en büyük ödüllere layık olacak kadar büyüktü. Onu, yaşadığı dahi olduğuyla öldürmek mümkün olmadı!

“`

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir