Mehmet Perinçek: ABD Türkiye’ye bir paket program dayatıyor

Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de dengeler hızla değişiyor. Bu süreçte Türkiye’nin jeopolitik konumu önem kazanırken, Ankara’nın Atlantik ittifakı mı yoksa Avrasya ekseni mi yönünde adım atacağı sorusu bölgedeki gelişmelerin seyrini belirleyecek en kritik başlıklardan biri haline geliyor.

Radyo Sputnik’te yayınlanan İsmet Özçelik’le Ankara Farkı programında Ortadoğu’daki mevcut durum ve dünyaya yansımaları Doç. Dr. Mehmet Perinçek ile konuşuldu. Perinçek, programda şunları söyledi:

‘Şara taviz verdikçe ABD ve İsrail baskısı arttı’

“Azerbaycan Türkleri ile Ermenilerin Rusya’ya karşı Amerikan projesinde birleşmesi planını Paşinyan çok net bir şekilde konuşmasında ifade etti. Bu, söylediğimiz paket programın ayaklarından bir tanesi. İkinci ayağı; Suriye Özel Temsilcisi Barrack, Suriye’de Esad’ın yıkılması, Şara’nın iktidara gelmesi ile birlikte ilk başta Suriye hükümeti ‘Biz İsrail ile aramızı iyi tutarsak onun hiddetinden kurutuluruz ve biz de kendi ülkemizi inşa edecek bir fırsat bulmuş oluruz’ şeklinde baktılar olaya. Devamlı İsrail’e ortak güvenlik, ortak düşman vurgusunu dile getirdiler. Fakat bu İsrail’in hiddetinden kurtulmaya yetmedi. Tam tersine, İsrail’in şiddeti daha fazla arttı. Suriye ordusunun alt yapısını tamamen bombaladı, bölgeleri işgal etti ve Dürzi bölgesini de tamamen Suriye’den kopardı. Şu anda Dürzi bölgesine Suriye güvelik güçlerinin burnunu dahi sokması mümkün gözükmüyor.

Bununla birlikte bu ilk başta silahlı olarak Suriye’yi tehdit eden bu tavırla birlikte de olaya Barrack’ın dahil olduğunu görüyoruz. Barrack’ın orada yeni bir Amerikan barışını dayattığını; hem SDG ile Şam arasındaki ilişkilerde hami rolünü oynadığını, yine Suriye’nin İsrail ile Amerikan şartlarında buluşması ve barışmasını dayatan bir rol oynadığını görüyoruz. Aynısını yine Gazze’de de yaşadık. Bütün bu üç noktaya Gazze’de Trump barışı, Suriye’de Trump inisiyatifi, Güneydoğu Asya’da da Trump yolu projelerine baktığımızda tipik bir şey var; Rusya, İran ve Çin’in bu bölgelerden tasfiyesi, oyun dışı bırakılması, kenara itilmesi söz konusu oluyor. Suriye’de Astana süreci vardı, Trump inisiyatifi geldi. Yine Gazze’de Çin’in önemli bir etkisi vardı. Filistin Kurtuluş Örgütü ile Hamas arasında onları barıştırmaya ya da birleştirmeye çalışan bir rol oynuyordu. Rusya’nın ve İran’ın desteği söz konusuydu. Trump barışına baktığımızda İran, Rusya ve Çin uzaklaştırıldı; onun yerine Batı’nın, ABD’nin, Atlantik güçlerinin inisiyatifinde bir barış gerçekleştirildi.”

‘Sırada Lübnan ve Kıbrıs var’

“Bu projenin aslında birbiriyle kopmaz bağlar ile bağlandığını görüyoruz. Bunlardan bir tanesinin kabulünün, bir tanesinin içinde rol oynamanın diğer projelerde de rol almayı doğrudan getirdiğini öngörebiliyoruz. Bunun dördüncü ayağı geliyor; Trump’tan sonra hangi kelimeyi getirecekler göreceğiz. Şimdi Lübnan’da aynı şekilde bir Trump projesi işletilmeye çalışılıyor, Kıbrıs’ta da bunun sinyallerini alıyoruz. Güney Kafkasya, Suriye ve Gazze’den sonra Lübnan ve Kıbrıs’ta da Trump projeleri Türkiye’ye ve dünyaya da bölgeye de dayatılacaktır. Bu bütün projelerin özü Rusya, İran, Çin gibi Avrasya güçlerinin bu bölgede sahip olduğu inisiyatiflerden mahrum bırakılması, onun yerine kaybedilmiş olan Batı inisiyatifinin tekrardan hakim kılınması amacı var. Burada Türkiye’nin önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Türkiye daha önce bütün bu bölgelerde ve projelerde Rusya, İran veya Çin ile ortak hareket ederken Erdoğan hükümetinin ortaklarını değiştirmesi veya yerini değiştirmesinin de o bölgelerde dengeyi Atlantik lehine bozmuş olduğunu görüyoruz. Güney Kafkasya’da, Suriye’de, Filistin’de de bu böyle olmuştur. Gazze’de ‘Bu işin kahramanı Erdoğan’dır’ diye de çok kez söylendi. Dolayısıyla burada Türkiye’nin tavrı da Türkiye’nin Güney Kafkasya’da daha önce Rusya ve İran ile hareket ederken Amerika ile Trump Yolu’na dönmesi; Suriye’de Astana Süreci’nde Rusya ve İran ile ortak hareket ederken Amerika ile Trump inisiyatifine dönmesi; Filistin’de de belki ortak bir hareket olmasa da aynı mevzide Türkiye, İran, Rusya ve Çin ortak hareket ederken Türkiye’nin Trump barışına meyletmesi bölgedeki dengeleri değiştirdi ve Atlantik inisiyatifi lehine bozduğuna şahit olduk.”

‘Türkiye, Rusya, Çin, İran iş birliği zorunlu’

“Eğer siz başka bir yemek hazırlamıyorsanız o menüyü yerseniz. Dolayısıyla o menüye karşı çıkmak yeterli değil, çok da bir anlam taşımıyor. Türkiye ayrı bir menü girişimi olmadığı takdirde diğer menüleri zorunlu olarak seçmek zorunda kalacak. Ya yemek yemeyecek ya da seçecek. Bu noktada Türkiye’nin ABD’nin dayattığı programlara karşı kendi programını, bölge inisiyatifinin, Avrasya inisiyatifini ortaya koyması lazım ki o menüye itiraz edebilesiniz ve sizin önünüze koyduklarını reddedebilesiniz. Yoksa istediğiniz kadar emperyalist projeler deyin, hiçbir anlamı yok. Kıbrıs’taki, Doğu Akdeniz’deki dengeleri, oradaki İsrail’in yığınağı söz konusu, ABD’nin Ege’de adım başı her adada üsleri var, yine bakıyorsunuz Amerika’nın filoları Filistin bahanesi ile oralarda devamlı dolaşıyorlar. Avrupa Birliği de Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta Türkiye’nin tamamen karşısında. Onların gücüne de buna ekleyeceksiniz. Avrupa’nın hızla silahlandırıldığını göz önünde bulunduracaksınız. O silahlar sadece Rusya’ya karşı değil, o silahlar Doğu Akdeniz’de Kıbrıs meselesinde de sizin karşınıza çıkabilir. O zaman Türkiye’nin bunu dengeleyecek bir güç yaratması lazım. KKTC’nin egemenliğini korumak, Türkiye’nin haklarını korumak için. Rusya var, İran var, Çin var; bu ülkeler ile birlikte hareket etmeniz lazım.”

‘ABD, Rusya, Çin ve İran’ı bölgede devre dışı bırakmak istiyor’

“Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlamasının ardından Ermenistan ile ilişkilerinin normalleşmeye başlaması; bu temelde Türkiye, Rusya İran, Ermenistan ve Azerbaycan’dan oluşan 3+3 platformunun kurulması Batı’nın, özellikle de ABD’nin bölgeye müdahalesini engellemişti. İnisiyatifi esas olarak bölge ülkeleri almış, hem Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlanmasında bir katkı sağlamışlar, sadece bununla yetinmeyerek bölgenin hem ekonomik hem siyasal entegrasyonu ve nihai bir barış için çalışmaya başlamışlardı. Burada Fransa, Amerika, Avrupa ülkeleri oyun dışı kalmışlardı. Bunu terse çevirmek amacıyla Barrack’ın bu Trump Yolu olayını devreye soktuğunu ve bu temelde de yine Amerikan barışını Güney Kafkasya’ya dayattığını gördük. Burada da daha tabii nihai bir sonuç çıkmamakla birlikte kısmen bir inisiyatif aldıklarına şahit olduk. Bu plan neyi öngörüyordu? Rusya, İran, Çin’in Güney Kafkasya’da oyun dışı bırakılmasını, onun yerine oyuna ABD’nin girmesini; Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan’ın da ABD’nin planları peşinden sürüklenmesini öngörüyordu.”

‘Sorunları ABD ile çözmek tehlikeli’

“Şam hükümetinin Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunma konusunda bir kararlılık gösterdiği zaman arkasında duracağız, destekleyeceğiz vs. veya uyarılarımız ile birlikte yeniden Rusya ile işbirliği adımları atıyor, bunlar da güzel. Ama siz meseleyi genel strateji bağlamında Trump projesi içerisinde çözmeye kalkarsanız orada debelenir durursunuz. Taktiksel adımlarınız da, Rusya ile işbirliği adımlarınız gibi adımlar da gerekli nihai sonuçlara yol açacak gelişmeleri tetiklemez. Bu bakımdan genel stratejide, paket programın içerisinde Türkiye’nin önünde bir çözüm yoktur. Her türlü milli refleksi gösterse de bu başarı ile sonuçlanmaz. Daha da fazla aşağı batmaya devam edersiniz. Bu bakımdan Türkiye’nin bütüncül bir stratejiye; yani bütün bölgelerde Atlantik planlarını bozacak birlikteliklerin içinde yer alma, politikalar geliştirme gibi ifade edebileceğimiz bütüncül stratejiye sahip olması gerekir. Özellikle de kendi bölgesinde, Güney Kafkasya’da, Suriye’de, Filistin’de, Kıbrıs’ta, Lübnan’da tehdidi dengeleyecek işbirlikleri yaratması gerekmektedir. ABD ile buradaki meseleleri çözme politikası büyük bir hüsran ile sonuçlanacaktır. Türkiye’yi çok büyük zorlukların içerisine sokacak gelişmeler ile sonuçlandıracaktır.”

‘Almanya sistem krizi içerisinde’

“Almanya özellikle bu Ukrayna krizinden sonra ciddi bir krize sürüklenmiş durumda. Almanya’ya gittim; havalimanından tren garına kadar veya girdiğiniz dönercide kaloriferlerin çalışmamasından bütün trenlerin, uçakların, günlük hayattaki düzende her şeyin gecikmesine kadar; ilaç kıtlığına, öğretmen kıtlığına… Almanların en övündükleri şey; her şey saat gibi işler. Neye el atıyorsanız her şey geç kalıyor. Bütün bununla birlikte konuştuğunuz insanlarda da bu kaygıları net bir şekilde görüyorsunuz. Bunların hepsi şunu gösteriyor; Almanya, Avrupa silahlandıkça Avrupa’nın kendisi daha fazla ekonomik krize batıyor, bu da peşinden siyasal krizleri getiriyor. Hükümet devrildi, erken seçime gidildi, yeni hükümet kuruldu. Şimdi yeni hükümetle ilgili anketler yapılıyor. Yüzde 63 oranında yeni hükümetten memnuniyetsizlik söz konusu. Yine Alman halkının çoğunluğu bu hükümetin de kendi yasal ömründen önce çökeceğini, yine bir ekonomik, siyasal krize sürükleneceğini, yeni bir hükümet krizinin ortaya çıkacağını görüyorlar. Berlin’de taksiye biniyoruz, ‘Ben o mahallelere gitmem’ diyor. Şehir merkezinde mafyanın kundakladığı restoranların önünden geçiyoruz. Almanya’nın toptan bir sistem krizi içerisinde olduğunu görüyoruz.”

‘Almanya’da Rusya’ya karşı tavır turnusol kağıdı gibi’

“Rusya’ya karşı tavır burada tamamen bütün bu gidişattaki sorunların geleceğini belirliyor. Siz Rusya’ya karşı olduğunuz zaman silahlanmanız lazım, daha saldırgan politikalar izlemeniz lazım, bunun için toplumu saldırganlaştırmanız ve savaşa hazırlamanız lazım. Bütün bunların hepsi toplumsal, ekonomik ve siyasal krizleri beraberinde sürüklüyor. O yüzden Rusya’ya karşı tavır, Ukrayna savaşına karşı tavır bir nevi turnusol kağıdı işlevi görüyor Almanya’da. Almanya’daki esas olarak bütün partiler, yani içinden BSW’yi ve AfD’yi çıkardığımızda, bütün bu partiler savaş çığırtkanlığı yapıyorlar. SPD de öyle. Şimdi SPD’nin yönettiği Berlin Belediyesi var. Binanın önündeki bayrak direklerine bayraklar dikmişler. Bir tanesi Avrupa Birliği, bir tanesi Almanya, bir tanesi ayılı Berlin bayrağı, arkasından İsrail bayrağı, dört tane de Ukrayna bayrağı geliyor, önüne de İmamoğlu destek standı kurmuşlar.”

‘Almanya’da muhalefet Rusya ile işbirliğini savunuyor’

“SDU’su, Merz’i, Hristiyan demokratları Merkel’den sonra bu çizgiye girmiş durumda, Yeşiller vs. zaten tam Atlantik, Biden partileri, fakat bunun karşısında yeni kurulan iki tane parti hızlı bir şekilde yükselişe geçmiş vaziyette. Biri AfD, birisi BSW. Bir tanesi daha milliyetçi, öbürü sosyalist öğeleri de içinde barındıran yurtsever solcu partisi. İkisi de Rusya ile ilişkilerin normalleştirilmesini savunuyor. Çin ve Avrasya ülkeleri ile işbirliğini savunuyorlar, savaşa, yaptırımlara karşı çıkıyorlar. Batı’nın Ukrayna meselesindeki provokasyonlarına, Rusya karşıtı kampanyalarına ve bunu körüklemelerine karşı çıkıyorlar. Karşı çıkarken de bu partilerin yükseldiğini görüyoruz. En son anketlerde AfD’nin oy oranı yüzde 27’ye çıktı. İşin enteresan tarafı bu iki parti Türkler arasında da yaygınlık kazanıyor.”